Ahmet Arif’in o şahane şiirinden öğrenmiştim bu sözcüğü: Zemheri…
“…..
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
….”
Kışın en soğuk zamanını ifade etmek için kullanılırmış eskiden. Yarı Farsça (harir-uğultu) yarı Arapça (zem-kış) bir sözcük…Şimdilerde pek kullanana rastlamıyorum. Dilimizdeki yüzlerce belki de binlerce sözcüğün gün geçtikçe erimesi, yok olması gibi bu da kaybolmaya yüz tutmuş sözcüklerimizden biri.
Şu anda tam olarak zemheriyi yaşıyoruz. Doğunun her kış yaşadığı belki de sıradan alışkanlığı olan beyaz örtü ve derin ıslığı ile fırtına insanları evlerine hapsetti. Dışarıda olmak zorunda kalan tüm canlılar için kaygılanmamak elde değil…
Benim için böyle bir havada evde yapılabilecek en güzel şey ateşin başında oturup birşeyler okumak, müzik dinlemek ve çay(?) içmek. Bugün de öyle bir gün işte… Bir yandan Sözcüklerin 65. sayısını okuyorum bir yandan da bugüne özel ilk kez denediğim karanfilli çayımı yudumluyorum.
Aklıma çocukluğumdaki Sarıyar geliyor. Sadece Gazino’da, misafirhanede ve işletme müdürü Baki Bey’in evinde şömine vardı. Şömine hala da bir statü simgesidir. Her evde olmaz… Her mekanda olmaz…. Varolduğu ortama hem görüntüsüyle hem de asıl işleviyle sıcacık bir hava katar. Mekanı paylaşanlar çoğu zaman ateşin başında toplaşır. Bir yandan ısınırken diğer yandan da sohbet ederek anı paylaşırlar. Birleştirici bir etkisi vardır şöminenin. Yakınlaştırıcı…
Sarıyar’da Gazino’daki şömine de öyleydi. Barın olduğu küçük salonda, büyük salonla arasındaki duvarı boylu boyunca kaplamış -ya da benim çocuk hafzalamla bana öyle görünen- kocaman bir ateş odacığıydı. Garson Rahmi arada gelip iri çam kütüklerini ateşe atıp şöminenin başucunda duran demir çubukla ateşi kurcalayarak coştururdu. Çepeçevre kırmızı tuğlalarla örülüydü şömine ve bu haliyle bulunduğu mekanın en renkli karakteriydi. Şöminenin ihtişamını taçlandıran bir başka özelliği ise baca duvarının üstündeki metal pirinçten yapılmış büyük gongtu. (Belki de gong değildi ama dışa dönük kavisli, hafif göbekli, dairesel bu kapak özellikle tepesindeki iki noktadan zincirle duvara monte edilmiş olduğundan ve sertçe vurduğunda aynı orkestradaki büyük gong sesine benzer bir ses çıkardığından bu ismi vermiştim ona) Bu koca gong şöminenin gizemli albenisini daha da güçlendiriyordu. Kuzguni bakır rengiyle ve bir ustanın eli mamülü olduğunun göstergesi çekiç izleriyle bezeli bu dekoratif zırh Gazino'nun alameti farikasıydı.
Bu zemherinin 2. karını yaşıyoruz…
Bakalım bu akşam İstanbul’a dönebilecek miyim?